İsrail Devletinin Kuruluşuna Giden Yol ve Filistin Sorunu

İsrail Devletinin Kuruluşuna Giden Yol ve Filistin Sorunu

İnsan , en kolay ve yol gösterici öğrenme metodu olan öğrenerek yaşamayı seçmek yerine , yaşayarak öğrenmeyi seçerek aynı hataları tekrarladığından , maalesef , tarih tekerrürden ibarettir , yorumu değişik zaman dilimlerinde yinelenerek çıkıyor karşımıza.
Bugün Filistin topraklarında yaşanan kaosun yarın yaşanmayacağını kim söyleyebilir ki? Orada olanların sadece güçlü olanlar tarafından yönlendirileceği gibi bir gerçek varken hemde. Aynı , 1920 yılının 25 Nisanı’nda Milletler Cemiyeti’nin , İngiltere’ye bölgenin manda idaresi için gerekli yetkiyi vermesi gibi…
Osmanlı’nın tasfiyesinin sonuçlarından biri olan Filistin sorunu , İngilizlerin , Sevr’i İmparatorluğun güney sınırlarında uygulamasından başka bir şey değildi. Bu doğrultuda
İsrail ve Filistinliler arasındaki anlaşmazlığın kökeni her ne kadar Akdeniz sahiliyle Şeria
Nehri arasındaki bölgede hak iddiasına dayandırılsa da bölgeye yönelik uygulamalar
Filistin’in genetik yapısını bozmak ve bölgeyi yeniden yapılandırmak üzerine kuruldu.
‘’1897 yılında İsviçre’de yapılan Birinci Siyonizm Kongresi’nde alınan kararlar Basel
Programı adı altında yayınlandı. Programda , Filistin’de bir Yahudi vatanının kurulması ve
Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu.
1917’de , İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour , Balfour Deklarasyonu olarak anılan
mektubunda Filistin’de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi ve 1918 yılında
İngiltere bölgeyi işgal etti.(*) Bu süreç bölgedeki genetik yapının bozulmasını ve dengelerin de değişmesini sağladı…“1917’de nüfusun % 8’ini oluşturan Yahudiler , Filistin topraklarının ancak % 2.5’ine sahiptiler.1922 yılında Filistin’deki 752 bin 48 kişiden 589 bin 177 kişiyi Müslümanlar oluştururken , Yahudi sayısı 83 bin 790 olarak kayıtlarda yer alıyordu. 1942 senesine gelindiğinde toplam nüfus 1 milyon 620 bin 5 olarak belirleniyor ve bunun 995 bin 292 sini Müslümanlar , 484 bin 408 ini Yahudiler oluşturuyordu”.*
Bu artış aynı zamanda Arap – Yahudi çatışmasının da sağlam bir zemin bulması ve kaos
ortamının sürmesi anlamını taşıyordu. Ama araplar bu noktaya gelene kadar uzun süre , yaşananlara uzaktan baktılar ve ağızlarına verilen emziklerle geçirdiler zamanı. Osmanlı’nın , terazinin bir kefesinden kaldırılmasına yardım eden Araplar , bindikleri dalı kesmenin acısını torunlarının çekeceğini hesaplayamadan , kabile tepkileri ile yetindiler sadece. Rüzgarı arkasına alan Yahudiler ise ’1948 senesinin 14 mayısında İsrail Devletini ilan ettiler. Bu süreçle birlikte Batı’nın desteğiyle hareket eden İsrail karşısında her seferinde mağlup olan Araplardan ve elindeki avantajı kullanamayan Filistin’den haberler yer aldı ajanslarda…

İnsanların , kadınların ve çocukların ölümünü kınamaktan öteye gidemeyen bölge insanı ve bölge ülkelerinin sessizliği ve barış taleplerinin , sadece savaşın ertelenmesi anlamına gelmesi , yarın , kaosun Ortadoğu diye anılan bölgenin herhangi bir yerinde benzer olayların yaşanacağının kanıtı gibi durmasına rağmen , bu durum oyunu sadece güçlü olanların oynaması ve güçsüzlerin sadece seyredeceği gerçeğini değiştirmeyecek.

Kutsal diye nitelenen topraklar , asırlardır , farklı inançlardan insanların kanlarıyla renk değiştirdi. Tarih bu topraklarda sadece , ihaneti , ihtirası , nefreti ve tekrarlanan olayları geçirdi sayfalarına…

(*Prof.Dr.Tayyar Arı , Geçmişten Günümüze Orta Doğu , Alfa Yayınları)

MEHMED EMİN AVANAŞ